Hayatımızda İslami Konular |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Özel Hallerinde Kadınların İbadeti |
|
|
Özel Hallerinde Kadınların İbadeti
Uzunca bir ayrılıktan sonra artık beraberiz. Bu esnada yurt içinde ve dışında vazife seyahatleri yaptım, çeşitli bölgelerde birçok insanımız ile görüştüm, konuştum, sohbetler yaptım. Biraz şaşkınlık ve burukluk dışında her şey yerli yerinde; imanlar, ümitler, öz dâvaya bağlılıklar devam ediyor. Laik demokratik düzen içinde hakların nasıl alınacağı, meşru ve etkili mücadelenin nasıl yapılacağı konusunda daha ayağı yere basan düşünceler ve güzel bir şuurlanma var. Hem siyaset hem de din konusunda -ortalıktaki toz dumana rağmen- halk kime inanacağını, kimlerin peşinden gidebileceğini oldukça iyi biliyor. Olup bitenin -hayret edilecek derecede- farkındalar.
İstanbul'da Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tertiplediği "Güncel dini meselelerle ilgili istişare" toplantısına da katılmıştım (15-18 Mayıs-2002). Hemen toplantı sonrasında ayrıldım ve seyahatlerime devam ettim. Takip edebildiğim ve döndükten sonra öğrendiğime göre bu konuda hayli polemik yapılmış, herkes kendi peşin fikri yönünde kürek çekmiş, birçok yazar çizer toplantıyı kendi konumunu güçlendirmek için istismara yeltenmişler...Benim genel olarak söyleyeceğim iki cümle var:
1. Dedikodu yapmak yerine 39 maddeden oluşan bildirge dikkatle okunsun. Anlamak için de erbabı ile danışma yapılsın.
2. Bu toplantıda ümmetin icmâ'na aykırı hiçbir karar alınmamış, caiz olmasına rağmen yeni bir ictihad da yapılmamıştır. Yapılan bazı yorumlar ve eski fıkıhçıların ictihadları arasından bazılarını tercihten ibarettir.
Özel olarak üzerinde durmak istediğim meseleler ise "özel hallerinde kadınların ibadetleri" ile ilgilidir.
20. maddede kadınların özel hallerinde (âdet görürken ve lohusa iken) "namaz kılma, oruç tutma gibi dini yükümlülüklerden muaf tutuldukları" açıkça ifade edilmiş, bu hüküm ise onların pis olmalarına değil, "psikolojik ve fizyolojik yüklerini hafifletme" hikmetine bağlanmıştır. Maddenin devamında ise şöyle denmiştir: "Ancak bu gibi durumlarda Kur'an okunmasının, mescitlere girilmesinin ve -çoğunluk bilginlerce aksi görüş belirtilmekle birlikte- bazı bilginlerce tavaf yapılmasının mümkün olduğu da ifade edilmiştir."
Dikkat edilirse burada, "bazı bilginlerin bunları caiz gördüğü" zikredilmiş; yani tercih ile fetva bile verilmemiş, yalnızca bilgi verilmekle yetinilmiştir. Şimdi bu fıkıh alimlerinin tavaf, mescide girme ve Kur'an okuma konularında neler söylediklerini aktarabiliriz:
İbn Kayyim el-Cevziyye, İ'lâmu'l-muvakk'în isimli fıkıh usulü kitabının 3. cildinde, hayızlı kadının tavaf meselesini tartışıyor. "Haccın tamamlayıcı parçalarından (rükünlerinden) biri olan tavâfı yapamadan hayız görmeye başlayan bir kadın -eğer yol arkadaşları (kervan, grup) bekleyemiyorlarsa- ne yapacak?" sorusunu soran İbn Kayyim, "Bekler, gidip sonra bir daha gelir, hayızlı yapar ve ceza öder..." gibi çözümleri birer birer tartışarak reddediyor ve şu sonuca varıyor: Allah kullarını, güçlerinin yetmeyeceği, kendilerine çok zor gelen ibadetlerle yükümlü kılmaz. Ayakta namaz kılamayan oturup kılar, su bulamayan teyemmüm eder, elbise bulamayan çıplak kılar, kıbleyi bilemeyen tahmin ederek bir tarafa yönelir...Hayızlı kadın da temizlenmeyi bekleyemiyorsa öylece tavâfını yapar ve kasten bir kuralı ihlal etmediği ve yasağı çiğnemediği için ceza da gerekmez...(Bak. İbn Kayyim, İ'lâm, Mısır, 1955, , 25, 34 vd.)
İbn Rüşd, Bidâyetü'l- müctehid nihâyetü'l-muktesıd isimli eserinde "cünüplük ve hayız halinin hükümleri" başlığı altında "mescide girme, Kur'an'a dokunma ve onu okuma" konularını ele alıyor ve özetle şunlar kaydediyor:
Fıkıh âlimlerinin, cünüp ve hayızlı olanların mescide girmelerinin cevazı konusunda üç farklı ictihadları vardır: 1. Malik (Hanefîler de bu görüştedirler) girmeleri caiz değildir diyor. 2. Şâfi'î "orada oturmak üzere giremezler ama mescide bir kapısından girip diğerinden çıkarak yollarına devam edebilirler" diyor. 3. Dâvûd Zâhirî ve onun yolundan gidenler ise "cünüp ve hayızlının mescide girmeleri, orada oturmalar caizdir" diyorlar.
Bu konuda farklı yorum ve ictihadların bulunmasının sebebi, ilgili âyetin farklı anlaşılması, hadisin de sahih olup olmadığı konusundaki farklı değerlendirmedir.
İlgili âyetin meali şöyledir: "Ey iman edenler! Ne söylediğinizi bilir hale gelinceye kadar sarhoş iken namaza yaklaşmayın, guslünüzü edinceye kadar da -yoldan geçmeniz dışında- cünüp iken (namaza yaklaşmayın)" (Nisâ: 4/43).
Mealde geçen "namaza yaklaşmayın" cümlesi iki şekilde anlamaya müsaittir: a) Namaz kılmayın. b) Namaz yerine (mescide) yaklaşmayın; yani girmeyin. Âyeti birinci şekilde anlayanlar, hayızlı ve cünüp iken namaz kılınmaz ama mescide girilebilir demişlerdir.
Hadis de "Cünüp ve hayızlı için mescidi helal kılmıyorum" mealindedir. Bu hadisi sahih bulmayan müctehidler onu delil olarak kullanmamışlardır.
Zâhiriyye mezhebinin güçlü âlimi İbn Hazm de el-Muhallâ isimli fıkıh kitabında, "cünüp ve hayızlı olanların mescide giremeyeceklerini" savunan alimleri tenkit ediyor ve özetle şu delillere dayanıyor: İleri sürdükleri âyeti "mescide yaklaşmayın" şeklinde anlamak doğru değildir. Hadis de sahih değildir. Hz. Peygamber zamanında Suffe ashâbı mescidde kalırlardı ve elbette ihtilam olurlardı. Azat edilen bir siyah cariyeyi Peygamberimiz uzun zaman mescidde oturttu; bu esnada onun da âdet görmüş olması tabîîdir...
(İbn Hazm, el-Muhallâ, II, 77, , 184; İbn Rüşd, Bidayetü'l-müctehid, Beyrut, 1987, , 29 vd.)
(Görüldüğü üzere âdet gören kadının mescide girmesi konusu eskiden de tartışılmış, farklı görüşler ortaya çıkmış, "giremez" diye bir icmâ oluşmamıştır.
Kur'an'a dokunup onu okuması konularında karara geçen ifadeler de tartışma konusu olmuştu
1. Dokunma konusu:
İbn Rüşd Mushaf'a dokunma konusunda özetle şunları söylemiştir: Cünüp olanın Mushaf'a dokunmasını bazı fıkıhçılar caiz görmüş, çoğunluk ise menetmişler; yani caiz olmadığı hükmüne varmışlardır. Bunlar abdesti olmayan kimselerin de Mushaf'a dokunmalarının caiz olmadığını söyleyenlerdir. Bu ihtilafın (farklı ictihadın) sebebi, "Ona tertemiz olanlardan başkası dokunamaz" (Vâkıa: 56/79) mealindeki âyettir. Abdest bahsinde bu âyetle ilgili farklı anlayışlardan söz ettik. Hayızlı kadınların Mushaf'a dokunmasını caiz görmeyenler de yine aynı delile dayanmaktadırlar.
İbn Hazm de Mushaf'a abdestsiz veya cünüp ve hayızlı olanın dokunmalarının caiz olduğunu savunurken Hz. Peygamber (s.a.)in Herakliyüs'e gönderdiği mektupta âyetin de bulunduğu, mektubun bir gayr-i müslime verildiği ve onun âyete dokunmasında sakınca görülmediği vâkasına dayanmaktadır. Çoğunluğun dayandığı "Mushaf'a abdestsiz ve cünüp olanların dokunamayacağını ifade eden" rivayetin ise sahih olmadığını, sahih olanın ise mürsel olduğunu (Hz. Peygambere kadar raviler zincirinin kesintisiz olmadığını) ileri sürmektedir. Yukarıda meali geçen âyete gelince İbn Hazm'ın onunla ilgili yorumu şöyledir: Allah Teâlâ "...dokunmasınlar" demiyor, "...dokunmazlar diyor. Biz vâkıa olarak Kur'an'a herkesin (temiz, pis, müslüman, kâfir...) dokunduklarını görüyoruz; şu halde bu âyette geçen kitaptan maksat Mushaf değil, 78. âyette açıklanan "meknûn; yani gizli, saklanan" kitaptır, Kur'an'ın levh-i mahfuzdaki aslıdır ve ona ancak melekler dokunabilir.... (81-84)
2. Okuma konusu:
İbn Rüşd konuyu şöyle özetliyor: Bu konuda fıkıhçılar farklı hükümlere vardılar. Çoğunluk cünüp ve hayızlı olanın Kur'an' okumasını caiz görmezken bazıları caiz gördüler. İhtilaf sebebi "Hz. Peygamber'i, Kur'an okumasını, cünüplükten başka hiçbir şey engellemezdi" mealindeki rivayettir. Caizdir diyenlere göre bu rivayet bir şey ifade etmez; Hz. Peygamber "Cünüplük yüzünden okuyamıyorum" demedikçe rivayetten bu sonuç çıkarılamaz; cünüp olduğunda okumamasının başka sebepleri de olabilir. Caiz değildir diyenlere göre bu sözü rivayet eden sahâbî kendiliğinden bunu söyleyemez, bir bilgisi olmalıdır. Çoğunluk hayızlı kadın konusunda da iki gruba ayrılmışlardır. İmam Malik, hayızın uzunca bir müddet sürdüğünü göz önüne alarak "az miktarda okur" derken diğerleri hayızlı ile cünübü birbirinden ayırmamışlardır (31-32).
İbn Hazm "Kur'an' okumak, tilavet secdesi, Mushaf'a dokunmak ve Allah'ı anmak; bunların hepsi abdestli olana ve olamayana, cünübe ve hayızlı olana caizdir" diye başlık attıktan sonra genel delilini şöyle açıklıyor: "Bunlar hayırlı işlerdir, teşvik edilmiş, sevap vadedilmiş fiillerdir; bunların bazı hallerde yapılamayacağını söyleyenlerin delil getirmesi (delil ile isbat etmeleri) gerekir". İbn Hazm karşı tarafın ileri sürdükleri delilleri ise ya sahih olmayan rivayetlerden ibaret oldukları veya hükme delalet etmedikleri gerekçesiyle reddetmekte, sahabe ve tabiûn müctehidlerinden kendi ictihadını destekleyen örneklere de yer vermektedir (77-81).
Fıkıhçıların ihtilaf ve ittifak ettikleri hükümleri açıklayan iki kaynaktan konumuz ile ilgili ictihadları aktarmış olduk. Görülüyor ki "kadınların özel hallerinde namaz kılamayacakları ve oruç tutamayacakları" konularında ittifak (icmâ) var; "mescide girme, Kur'an'a dokunma ve onu okuma, gerekli tavâf yapma" konularında ise ihtilaf edilmiş; çoğunluk bunları caiz görmemiş ama bazı fıkıh alimleri caiz görmüşlerdir. İstişare toplantısı kararlarında da söylenen bundan ibarettir.
Fıkıhta icmâ bağlayıcıdır, ama çoğunluğun görüşü bağlayıcı değildir. Meşhur dört mezhepte de bazen biri, diğerlerinin tamamına (bu mânada cumhura, çoğunluğa) muhalif olduğu halde mensupları -çoğunluğun ictihadını değil- tek kalmış olan mezhebin ictihadını uygulamaktadırlar.
Özel hallerinde kadınları kimse mescide girmeye, Kur'an okumaya...zorlamıyor; ama onlar farklı (caiz diyen) ictihada uyar da bunları yaparlarsa yine kimsenin onları engellemeye veya kınamaya hakları olamaz. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|